Kişisel Mallar Nelerdir TMK? Ve Bu Konuda Düşünmemiz Gerekenler
Hepimiz zaman zaman “bu mal kişisel mal mı?” diye sorarız. Bu, özellikle evliyseniz ve mal paylaşımı söz konusuysa bir kabus haline gelebilir. Türk Medeni Kanunu’na (TMK) göre kişisel mallar, kiminle evli olduğunuz ve hangi düzeni seçtiğinizle doğrudan ilgili. Ama gerçekten kişisel mallar nedir? Bu sorunun ardında yatan derin felsefi ve hukuki tartışmalar, sosyal medya paylaşımlarımda sıkça karşılaştığım bir konu. Ben de hem hukuki hem de günlük yaşamdaki boyutuyla bu meselenin üzerine biraz eğilmek istiyorum. Kişisel mallar sadece hukuki metinlerde mi geçiyor, yoksa toplumda da bir karşılığı var mı? Bunu incelemeye ne dersiniz?
Kişisel Mallar TMK’ya Göre Ne Anlama Geliyor?
Türk Medeni Kanunu (TMK) kişisel malları oldukça net bir şekilde tanımlar. Kişisel mallar, kişinin yalnızca kendisine ait olan, başkasıyla paylaşılmayan veya ortaklaşa kullanılmayan mallardır. Bunlar; kişisel kullanıma yönelik eşyalar, bireysel mülkiyetler gibi pek çok şeyi kapsar. Kısacası, evlenmeden önce sahip olduğunuz bir daire, araba ya da sizin tarafınızdan edinilen mallar, kişisel mal olarak kabul edilir. Bu, ilk bakışta kulağa oldukça adil bir düzen gibi geliyor, değil mi? Ancak işin içine girince, bazı sorular ve belirsizlikler beliriyor.
TMK’daki kişisel mal tanımını anlamak, aslında tüm mal paylaşımı sistemini anlamaktan geçiyor. Burada ne demek istediğimi anlatayım: Yasal olarak, “kişisel mal” dediğinizde, en basit haliyle “benim olan şey”den bahsediyorsunuz. Ama burada unuttuğumuz çok önemli bir nokta var: Gerçek hayatta, “benim” ve “bizim” arasındaki fark ne kadar net? Kişisel mallar tek başına sizin mi, yoksa bir ilişki içinde “ikimizin” mi sorusu, çoğu zaman ilişkiyi test eden bir unsur olabiliyor.
Kişisel Malların Güçlü Yönleri: Hukuki Şeffaflık ve Adalet
TMK’daki kişisel mallar anlayışı, genellikle hukuki açıdan oldukça yerinde. Bireylerin haklarını koruma altına alır. Mesela, evlenmeden önce bir iş kurmuşsanız ve o işin kazancı sizin kişisel malınızsa, eşinizin bu kazançtan hak talep etmesi mümkün olmaz. Hukuki açıdan doğru bir yaklaşım. Hani şu “kimse benim birikimime el koyamaz” diyen bakış açısını destekler nitelikte. Bunun yanı sıra, bir kişinin tasarrufları ya da edinimleri üzerine hakkı olduğu sürece, diğer kişi herhangi bir müdahalede bulunamaz. Bu da bireysel özgürlüklerin korunması açısından önemli bir konu.
Öte yandan, kişisel malların belirlenmesi ve hukuki olarak tanınması, bazen gereksiz bir karmaşa yaratabiliyor. Mesela, boşanma durumunda her şeyin ayrı değerlendirilmesi, genellikle uzun süren davalara ve gerginliklere yol açabiliyor. Ama bu, kişisel malların hukuki yönünün ne kadar net olduğunu da gösteriyor. Sadece zenginlik değil, zamanla edinilen küçük birikimler bile bu kanun çerçevesinde kişisel mal olarak kabul edilir.
Kişisel Malların Zayıf Yönleri: İlişkilerdeki Karmaşa ve Sosyal Etkiler
Hukuken net olsa da, kişisel malların sosyal ve psikolojik etkileri düşünüldüğünde işler biraz daha karışıyor. Bu konuda benim en sevmediğim şeylerden biri, “benim” ve “senin” arasındaki farkın aşırı derecede vurgulanması. Çoğu zaman, özellikle evlilik gibi ilişkilerde “kişisel mal” meselesi, iki kişi arasında büyük çatışmalara yol açabiliyor. Evet, senin kazancın senin malın, ama ya ilişkide elde edilen ortak değerler? Her iki tarafın da katkı sağladığı bir ilişki ortamında, “kişisel mal” kavramı ne kadar yerinde olur? Pek çok kişi, boşanma ve mal paylaşımı sırasında, bu kişisel mal tanımının toplumda yarattığı “benim olan senin değil” algısını sorguluyor.
Özellikle “kişisel mal” kavramı kadınlar için ekstra bir soru işareti yaratabiliyor. Türkiye’de kadınların iş gücüne katılım oranı ne yazık ki hala düşük, ve bu durum “benim malım, senin malın” gibi hukuki tanımların gerçek hayatta kadınları nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor. Kadınlar, evde geçirdikleri süre zarfında ev işlerinde ve çocuk bakımında daha çok vakit harcıyor, ama bu çalışmaların bir karşılığı, “kişisel mal” olarak değerlendirilemiyor. Bu noktada, kişisel malların sınırlarını çizmek bazen daha da zorlaşıyor.
Kişisel Mallar: Ailevi Adalet mi, Yoksa Bireysel Çıkar mı?
Bunu düşünürken, aklıma şu soru geliyor: Kişisel mallar gerçekten ailede adalet sağlar mı, yoksa sadece bireysel çıkarları mı korur? Hukuki açıdan, kişinin hakları açıkça belirlenmiş olsa da, sosyal açıdan, birlikte yaşamaya karar veren iki kişinin de emeği ve katkısı göz ardı edilebilir. Belirli bir noktada, kişisel malların ötesine geçip, “ailevi adalet” kavramını gündeme getirmek gerekebilir. Ya da daha basit bir şekilde, bir ilişkiyi “benim” ve “senin” diye ikiye ayırmak ne kadar sağlıklı?
Özetle, kişisel mallar konusunda herkesin kafasında farklı düşünceler var. Birileri, “benim birikimim benimdir” diyebilir, diğerleri ise “bunu birlikte kazandık” diyecek. Her iki taraf da haklı olabilir, ama sonuçta bu kişisel malların yeri ve önemi, ilişkilerde büyük bir belirsizliğe neden oluyor. Aslında, TMK’daki kişisel mallar düzenlemesi, tek başına ne kadar hukuki olsa da, bu tanımın toplumsal anlamda ne kadar geçerli olduğunu sorgulamak lazım. Belki de toplum olarak, kişisel ve ortak malları ayırmanın sınırlarını yeniden gözden geçirmeliyiz.